Ana içeriğe atla

Çiğ Köfte

Bir grup insan malum hedef doğrultusunda bir evde buluşur. Çiğ et, bulgur, salça ve envai çeşit baharatı macun haline getirinceye kadar yoğuran kişiyi izler. Kocaman bir sofrada hep birlikte yerler. Bunun adı çiğ köfte. Çiğ köfte ortaya çıkan yemeğin adı değil. Buluşmanın adı. Çiğ köfte insanların toplanıp, yoğurulduğunu izledikleri çiğ köfteyi yedikleri buluşma. “Cuma Osman Bey’lerde çiğ köfte var” dendiğinde öyle anlaşılırdı bizim evde. Ben bu otantik törenlere katılanlardan biri olmamın kıymetini anılarımı anlatırken fark ettim.

Bir deneyimi anlattıktan sonra anlamı değişiyor.

Osman Amca yoğurmayı çok severdi. Kendi yöntemlerine çok güvenirdi. Onlarda buluşulduğunda doğal olarak kendisine ait olan yoğurma imtiyazını kimseye devretmezdi. Kaldı ki bu çiğ köfte liginin kulüpleri olan ailelerin reisleri de kendi evlerindeki buluşmalarda leğenin başına geçemeyeceklerse çoğunlukla ona devrederdi hakkını. Ayda bir, birinin evinde buluşuluyordu sanıyorum.

Çiğ köfte yoğurulurken ev sahibi kadının iktidarına ilişkin ilk belirtiler  yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar. Leğen başındaki erkek ile karısının ilişkisinin küçük bir parodisini izleriz. Salçanın miktarı hakkındaki tartışmalar, limon isteyen erkeğin ses tonu, acelesi, first lady’nin verdiği cevaplar… Bir nevi aralarındaki çatışmayı hakemler huzurunda canlandırırlar ve tüm çelişkilere rağmen ilişkilerinin fonksiyonel olduğunu da iki kişilik bir ekip olarak çiğ köfteyi ortaya koymak suretiyle ispatlarlar. Ev sahibi çiftin arasındaki dinamiklere bağlı olarak çiğ köfte tarifinde ufak yenilikler denenebilir. Kimisi bir kaşık yoğurt ekler, kimisi bir Antepli arkadaşından öğrendiğini dener, ceviz koyar, kimi limon suyu kimi zeytinyağı ile destekler leğendeki bulguru. Soğanın doğranması, rendelenmesi, yıkanması, süzülmesi önemli fikir ayrılıklarına yol açabilen hassas konular mesela. Fazla sulu malzeme bulguru hızlı şişireceği ve yoğurma süresini düşüreceği için eleştiri konusu olabilir. Daha maskülen ve baskın erkekler tariflerinin değiştirilmesine izin vermezken, kocasına söz geçirebildiğini göstermek isteyen teyzelerim salçayı biraz sulandırarak çiğ köfteyi hızlandırabilir, tuzu istenen kadar atmayıp “ayranınıza atarsınız” diye rest çekebilir. 

Ev sahibinin çiğ köftenin yanında görevi çorba, çeşitli salatalar, abartılı miktarda yeşillik, yemekten sonra da sınırsız çay ve tatlı.. . Annemin çorbası sabit: mercimek! Kimisi çorbayı hep değiştirir, kimisinin de cacığı sabittir. Çorba yoksa burun kıvrılır ama ha! Söylemeye gerek yok, olmazsa olmaz; çiğ köftelik lavaş da sofranın doğal encümeni. Malatya’nın Elazığlı ve bir o kadar da maharetli fırıncıları siz çok yaşayın!

Çiğ köfte sofrası evin mimarisine bağlı olarak salona sığabilir veya kadınların ya da çocukların sofrasının başka odada kurulması gerekebilir. Her evin mimari özellikleri gibi politik bir pozisyonu, ona göre o evde izlenen TV kanalı da farklı olur. Kanal 7 kimliğindeki Ahmet Hakan’ı izlediğimiz evler ile İbo Show’u izlediğimiz evler ayrıdır. Her evin neresinde namaz kılınacağı da bellidir. Bazı evlerde - değil ki açıldığını görelim, hakkında asla konuşulmayan nesneler olarak - içki şişeleri olur büfede. 

Farklı kesimlerden, farklı politik görüşlerin  temsilcileri bulunur çiğ köfte liginde. Arada bir patlak veren hararetli tartışmalardan da anlaşılır. Mutlaka iskambil oynanır yemekten sonra erkekler masasında; çift desteyle oynanan, okeyle 101 arası bir oyun: 52. Siyasetin tam zıttı. O masada doktordan henüz sert sözler duymamış koca delikanlılar sigara tüttürür. Kadınlar bazen ayrı odada bazen erkeklerle salonda takılır bu sırada. Çocukların yatma saatinin olmadığı yıllar. Çocuğuz. Yaşı, memleketi, siyasi görüşü birbirine benzemeyen bu insanlar birbirini nerden buldu da arkadaş oldu diye sormak aklımıza gelmez. Onları bir araya getiren şey çiğ köftedir sanarız.

Çiğ köfte Urfa’nın mı Antep’in mi? Adıyaman’ın mı?

Bana sorarsanız çocukluğumun.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yıldız: Tiyatro Oyunu

Yıldız isminde bir tiyatro oyunu izledim 2025 yazında, önce Seğmenler’de, bir kez de 30 Ağustos Parkı’nda. İzlediğim en iyi iki tiyatro oyunundan biri olarak gördüm. "İkisinden biri" demem birini diğerinden üstün tuttuğumdan değil. Şimdiye kadar bu denli etkilendiğim, bu denli beni alıp götüren, izlediğim için kendimi şanslı hissettiren iki oyundan biri oldu. Diğeri de Nadir Sarıbacak’ın oynadığı Yeraltından Notlar oyunu. (Beni o kadar etkilemişti ki, tiyatro ile ilgili fikrim değişmişti. Çok büyülüydü.) Nadir Sarıbabacak’ı o gün ancak oyun bitip de söyleşi için tekrar sahneye geldiğinde tanıyabilmiştim. Nasıl bir nasiplilikle orada bulunduğuma hala çok şaşırıyorum. Aradan yıllar geçti. “Neydi Yeraltından Notlar ’da beni bu kadar etkileyen?” diye düşündüğümde çok azını hatırlayabiliyorum. İşte bu yüzden de, böylesi bir etkiyi bir kez daha yaşayınca hemen yazmak istedim. Yıllar sonraki kendim için bir not: Yıldız oyununu izlerken, "Tam da olması gerektiği gibi," d...

Gece Yarısı Kütüphanesi – Matt Haig Kitap Değerlendirmesi

Kitap hakkında daha önce yazılanlara bakmadan, sadece kitapla ilgili değerlendirmelerimi sunuyorum. Bir düşünce deneyi gibi bir hikâye anlatıyor kitap. Büyük bir hikâye. Büyük bir düşünce deneyi! İnsana hayatının, hayatta olmasının ne kadar büyük bir şey olduğunu hatırlatıyor. Hayatımın “hayatta olmak” kısmının önemini çok hissettiğim bir döneminde iyi geldi bu hikâyeyi dinlemek. (6 Şubat depremlerinde çok giden oldu. Kitlesel bir ölüm anı ile karşılaştık. Ayrıca yakınlarımdan da hayatını kaybedenler oldu. Hayatta olmanın, birinin hayatta olmasının ne kadar büyük bir önem arz ettiğini hissettim.) Bazen hikayeler bize yeni kapı açmaz. Bizdeki deliklerin içinde akar foşur foşur. Genelde sevdiğimiz hikayeler bizde delik açan hikayeler değil. Deliklerimize uygun, gediklerimizi doldurup geçen şeyler. Bu da öyle. Adeta sörfçünün bir dalga üzerinde akıp gittiği gibi bir okuyucu olarak hikaye ile birlikte akıp gidiyorsunuz. Kitabın ilk kısımlarında henüz sahilden dalgalara doğru yol alan sör...