Kayıtlar

Yıldız: Tiyatro Oyunu

Yıldız isminde bir tiyatro oyunu izledim 2025 yazında, önce Seğmenler’de, bir kez de 30 Ağustos Parkı’nda. İzlediğim en iyi iki tiyatro oyunundan biri olarak gördüm. "İkisinden biri" demem birini diğerinden üstün tuttuğumdan değil. Şimdiye kadar bu denli etkilendiğim, bu denli beni alıp götüren, izlediğim için kendimi şanslı hissettiren iki oyundan biri oldu. Diğeri de Nadir Sarıbacak’ın oynadığı Yeraltından Notlar oyunu. (Beni o kadar etkilemişti ki, tiyatro ile ilgili fikrim değişmişti. Çok büyülüydü.) Nadir Sarıbabacak’ı o gün ancak oyun bitip de söyleşi için tekrar sahneye geldiğinde tanıyabilmiştim. Nasıl bir nasiplilikle orada bulunduğuma hala çok şaşırıyorum. Aradan yıllar geçti. “Neydi Yeraltından Notlar ’da beni bu kadar etkileyen?” diye düşündüğümde çok azını hatırlayabiliyorum. İşte bu yüzden de, böylesi bir etkiyi bir kez daha yaşayınca hemen yazmak istedim. Yıllar sonraki kendim için bir not: Yıldız oyununu izlerken, "Tam da olması gerektiği gibi," d...

Sen kimsin?

Resim
Pürüzlü kariyer hikayleleri-1  En yakın arkadaşım beni “Sen kendini ne sanıyorsun ki? Sen kimsin? Tabii ki bu problemi aşamazsın. Tabii ki Google’ın umrunda değilsin. Tabii ki gücün yetmez.” diye kalaylayınca canımın sıkıntısı biraz olsun geçti. Azıcık rahatladım.  “Biz milyonlarca dolarlık şirketiz, Google efendi YouTube reklamlarımızı bi bahaneyle kapattı, 3 aydır reklam yapamıyoruz. CEO doğrudan YouTube ile görüşüyor; yine çözülmedi sorunumuz” diye vurdukça daha da rahatladım. Derdim de şu: Google bana ücretsiz Gemini denemesi verince çok sevinip atladım. İki ay deneme süresi sonunda eski planıma (100 GB depolama alanı, 9,9 TL/ay) geçmek istediğimde Google’ın sadece “daha üst planlara” geçiş seçenekleri sunduğunu gördüm. Yani diyor ki, “Ayda en az 750 TL’ni alırım!”  “Vermem!” dedim, ek hizmetleri tamamen iptal ettim. Bu sefer de bütün drive dosyalarım değişikliğe kapatıldı (depolama alanının üstünde veri yüklü çünkü). Artık mail alamayacak duruma geldim. Ölümü gösterd...

Yalnız Geldim

Resim
  Hastaneye gidiyoruz Efe ve Ece’yi bir şekilde ikna ettim, MR çektireceğim hastaneye benimle gelmeyi kabul ettiler. Dikmen’deki eski Diyanet hastanesi, 29 Mayıs devlet hastanesi, beni çok şaşırtarak muayene olmamdan 1 hafta sonrası için MR randevusu vermişti. Aynı hastanede tam bir yıl önce muayene olduğumda doktorun istediği ultrason için ilgili birim “Önümüzdeki iki ay boyunca randevu vermiyoruz. İki ay sonra gelip randevu almayı deneyebilirsiniz” demişti. Bu açıklamayı da o kadar kolay elde edememiştim, bir çırpıda söylediğime bakmayın. Dikkat çekmek için bankonun önünde biraz kıvranmıştım. Hastanelerde görevlilerin önünde duran bankoların yüksek olmasının mantığını anlamıştım kıvranırken: Eğilerek görevli ile göz göze gelme şansınız olmuyor banko sayesinde. Sadece orada oturan isterse göz göze geliyorsunuz. Neyse ne, sonuçta benim şimdi bir MR randevum vardı. Hatta, beni hastaneden arayıp “daha erken gelebilir misiniz?” demişlerdi. Randevum gecenin bir vakti, belki gece 1 fala...

Gece Yarısı Kütüphanesi – Matt Haig Kitap Değerlendirmesi

Resim
Kitap hakkında daha önce yazılanlara bakmadan, sadece kitapla ilgili değerlendirmelerimi sunuyorum. Bir düşünce deneyi gibi bir hikâye anlatıyor kitap. Büyük bir hikâye. Büyük bir düşünce deneyi! İnsana hayatının, hayatta olmasının ne kadar büyük bir şey olduğunu hatırlatıyor. Hayatımın “hayatta olmak” kısmının önemini çok hissettiğim bir döneminde iyi geldi bu hikâyeyi dinlemek. (6 Şubat depremlerinde çok giden oldu. Kitlesel bir ölüm anı ile karşılaştık. Ayrıca yakınlarımdan da hayatını kaybedenler oldu. Hayatta olmanın, birinin hayatta olmasının ne kadar büyük bir önem arz ettiğini hissettim.) Bazen hikayeler bize yeni kapı açmaz. Bizdeki deliklerin içinde akar foşur foşur. Genelde sevdiğimiz hikayeler bizde delik açan hikayeler değil. Deliklerimize uygun, gediklerimizi doldurup geçen şeyler. Bu da öyle. Adeta sörfçünün bir dalga üzerinde akıp gittiği gibi bir okuyucu olarak hikaye ile birlikte akıp gidiyorsunuz. Kitabın ilk kısımlarında henüz sahilden dalgalara doğru yol alan sör...

Likert Türünde Anket Cevaplarının Excel'de Pivot Tablo ile Analizi

Resim
Yaklaşık 20 kişiye Likert ölçeği kullanarak bir anket yaptık. Bu anketin sonuçlarını basit bir tabloda görmek istediğimde bunu yapmakta zorlandım. Bulduğum çözümü sizinle paylaşacağım. Çok daha kolay bir yolu varsa, lütfen beni bilgilendirin. Eğer sizin işinize yararsa, ne ala! Katılımcılara Google Form üzerinden şu şekilde bir soru sormuştuk:  Şekil-1 :Likter ölçeği kullanılan soru Google Form toplanan yanıtları şu şekilde sunuyor: Şekil-2: Likter ölçeği ile sorulan sorunun cevaplarını Google Form’un sunuş şekli. Burada sayısal verileri görmek ve kendimce analiz etmek istiyordum. Sonuçların sunulma şekli benim için uygun değildi. O yüzden cevapların toplandığı Sheets dosyasına gittim. Orada veriler şu şekilde toplanmış: Şekil-3: Likter ölçeği ile sorulan sorunun cevapları veri olarak tabloda Bu tabloyu bir Pivot tablo aracılığı ile analiz etmek istediğimde ise başarılı olamadım. Neden olamadım? Çünkü istediğim şey her satırda farklı farklı soruların olduğu, bu sorulara verilen yan...

Sıcak Kafa: Netflix Dizisi

Resim
Yerli distopik bilim-kurgu dizi çıktı! Sıcak Kafa Netflix için sanki bir dizi olmaktan öte, Netflix’in kendini Türkiye’de kalıcı kılmak için ortaya attığı en son bomba. Diziyi Netflix’in pazarlama stratejisi açısından ele almaya, Netflix’in diziyi piyasaya sürmesini ve dizinin kendisini izlerken düşündüklerimi küçük başlıklarda anlatmaya çalışacağım. Bir kitabın uyarlaması olan diziyi kitabı okumadan değerlendirmek de deli işi. Olsun, kitabı edineyim, okuyayım derken çok zaman geçer. Kitabı okursam gelir bu yazıya cevaben bir ekleme yaparım. Zaten ben dizinin kendisinden çok Netflix’in diziyi paketlemesini ele alacağım. Netflix neden önemli? Bu diziyi Netflix dizisi olarak değerlendirmek zorundayız. Dizinin içeriği ve sunulma şekli Netflix’in kendine has bir yayıncı olarak kullanıcı gözündeki özgünlüğünü korumak ve güçlendirmek adına yaptığı bir marka yönetimi operasyonu gibi. Bu durum sadece Sıcak Kafa için değil, başka içerikler için de geçerli. Bu yazıda sadece Sıcak Kafa ile sınırl...

Neden yazarız ki?

Merhaba. Kendi ismimle bir blog açıp keşiflerimi, düşüncelerimi paylaşmak için plan yapmaya başlayalı çok oldu. Önce kendi alan adımı alıp  WordPress ile yönettiğim bir blog düşündüm. Sonra fark ettim ki ben öldükten sonra bir yıl içinde kapanacak bir blog için zaman harcamam tamamen saçmalık. Neden yazarız ki? Kalıcılık değil mi bizi, yani insanı, yazmak için ilk motive eden amaç! Ben de kendimi harfleri yan yana getirerek modası geçmiş ve hiç silinmeyecek sandığımız bu sanal dünyaya resmetmeye niyet ettim. O mağaralardaki resimler gibi, sahibinin kudretini anlatan yağlıboya portreler gibi, heybetli anıtmezarlar gibi... Bu blogda kendimden ne kadar bahsedeceğime emin değilim. Niyetim okuduğum üç beş kitap, izlediğim bir iki filmden de bahsetmek; bununla yetinmeyip bulduğuma heyecanlandığım meseleleri kendim için yazmak.  Futbol hakkında da yazmak istiyorum mesela. Nasıl olsa kendi blogum. Ben futboldan ne anlıyorum bakalım? Herkes bir yerlerde bir şeyler yazıyor da; kimse ben...